WHISPERING MEMORIES AND PREJUDICES BROKEN WITH ART
Amberin Zaman
TARAF Newspaper
Yerevan
.....
Mehmet Binay is a young Turkish filmmaker who has broken the rule of learned lines and established bridges between our hearts. His documentary film “WHISPERING MEMORIES”; which was broadcasted on CNN Turk last week, reached the Armenian audience at the Golden Apricot International Film Festival in Yerevan, Armenia. Binay, who produced successful documentaries at the Turkish news channel NTV for many years, is calling his new film an “Oral History Project” in which he tells the story of Armenians who during the atrocities of 1915 stayed behind and silently became Muslims. Those Armenians, who are called “The Converts” say that they also feel as “Turks” but they know that they are different and believe there is nothing wrong with that.
Filmmaker Binay says in a recent interview: “I was curious to know what they remembered, forgot about these years and how willing they were to remember the things from the past.” Binay fascinated the Armenian audience with his affectionate yet simple cinematographic language without politicisation and looking refuge in exaggerated sentimentality. Binay took the screening of WHISPERING MEMORIES one step further during the Q&A’s calmly with a good humour and talked about the recent changes in Turkey in a relaxed and sincere attitude.
Binay summarised his feelings about his visit to Armenia as: “WHISPERING MEMORIES’ arrival in Armenia had a two-fold significance for me. Firstly, the Armenian audience would be able to see how we, as neighbours of Armenians in our land, remember common life in the past. Secondly they would see the difficulties of some of the Armenians (who stayed and became Muslims) faced after they remained in Anatolia. Even though one can hardly hear whispered memories, it becomes hard to forget them because those are the stories of people who’d been living in this land for thousands of years and their traces are present ‘between the lines.’ I think my message was well received in Yerevan who watched WHISPERING MEMORIES at the Golden Apricot Festival. I may have saddened my audience in some instances but I also know that I was able to make them smile.”
.......
Friday, July 18, 2008
ANADOLU'DAN FISILTILAR, SANATLA KIRILAN ONYARGILAR
Amberin Zaman
TARAF GAZETESI
ERİVAN
Sevgili Hrant’la son günlerinde dostluk kuran, uluslararası prestije sahip, araştırmacı, yazar, oyuncu ve film yapımcısı Nouritza Matossian sayesinde Hrant’ı çok daha yakından tanıdık. Matossian, Hrant ile ölümünden birkaç yıl önce tanışmış. Kendisinden o kadar etkilenmiş ki, kimisi İstanbul’da, kimisi Londra’da olmak üzere, uzun uzun mülâkatlar yapıp hepsini kameraya kaydetmiş. İyi ki de yapmış. Hrant’ın katledilişinin ardından bunlardan ayıkladığı fragmanları birbirine örüp Hrant Dink: One Heart Two Nations (Hrant Dink: Tek Yürek, İki Ulus) adında sarsıcı bir belgesele imza atmış.
Matossian’ın filmi beş gündür Erivan’da süren Altın Kayısı Film Festivali’nde gösterildi. Mekân ufaktı, konu büyük, duygular yoğun. Filmin başından sonuna kadar Hrant anlatıyor... Çocukluğunu, Tuzla kampını, Rakel’i, çocuklarını, Türk dostlarını, Agos’u, Türkiye’de Ermeni olmanın sıkıntılarını, verdiği mücadeleyi, ve tabii ki kendisine açılan davaları, yöneltilen tehditleri...
Hrant’ı biz hep Türkçe dinlemiştik. Pekâlâ, bir soydaşı ile konuşurken farklı şeyler mi söylüyordu? Türkiye’yi karalıyor muydu? Asla... Hrant hep aynı Hrant. Açık sözlü, yürekli, sevecen, uzlaştırıcı, duygusal, çocuksu, coşkulu, umutlu, ve ülkesi Türkiye’ye karşı zaman zaman buruk da olsa müthiş sevgi dolu. Filmin bitişinde söz alan Matossian diyor ki: “Hrant Türkler ve Ermeniler hakkında bana açık açık önyargısız konuşan ilk insandı. Türklere Ermeniliğin kötü bir şey olmadığını anlatmak istiyordu.” Ama aynı zamanda Hrant yılmadan Ermenilere de Türklerin kötü olmadığını anlatmak için çabalıyordu.
Aslında Matossian da bu filmi üzerinden Ermenistanlı seyircilerine aynı mesajı veriyor. Türkler canavar değil. Bu Matossian’ın özel tarihi açısından da önemli bir eşik sayılmalı. Zira Kıbrıs Rum kesiminde doğan Matossian tehcirle birlikte memleketi Antep’ten sürülen bir ailenin kızı. Resmî tarihimizin sansürlediği hikâyelerle büyümüş. Matossian’ın en önemli eseri, 1915’te yaşananlara tanık olan ve kaçıp yerleştiği Amerika’da intihar eden Ermeni ressam Arşil Gorki hakkında kaleme aldığı Black Angel, A Life of Arshil Gorky. “Ben Hrant’ı tanımadan önce Türkiye ve Türkler hakkında çok farklı fikirlere sahiptim,” itirafında bulunuyor Matossian. Bu arada seyircilerden biri soruyor: “Hrant Dink’in cenazesinde yürüyen Türkler ‘Hepimiz Ermeniyiz’ derken gerçekten samimiler miydi.” “Evet” cevabını [bizden] alınca, şaşırıyor.
Ermenistan’da ezber bozan, gönül köprüleri kuran diğer film yapımcısı genç bir Türk: Mehmet Binay. Geçtiğimiz hafta CNN Türk’te yayımlanan belgeseli Anadolu’dan Fısıltılar festival kapsamında Ermenistanlı seyircilerle buluştu. NTV’de uzun yıllar başarılı belgesellere imza atmış olan Binay, “Sözlü Tarih” projesi olarak tarif ettiği bu çalışmasında, 1915 olaylarında Toroslar’da bir dağ köyünde kalan, Müslümanlaşan Ermenilerle tanıştırıyor bizleri. “Dönek” olarak anılan Ermeniler kendilerini “Türk” hissetliklerini ancak “farklı” olduklarını da bildiklerini, bunun da aslında “kötü bir şey” olmadığını söylüyorlar. Binay, yakın zamanda verdiği bir röportajda diyor ki: “Benim merak ettiğim, onların neyi hatırladıkları, neyi unuttukları ve unuttuklarını hatırlamaya ne kadar gönüllü olduklarıydı.” Binay, siyasete hiç bulaşmadan, duygusallığa sığınmadan, yalın ama sıcak sinema diliyle, Ermenistanlı seyircileri büyüledi, şaşırttı. Filmin ardından konuşan Binay rahat ve samimi tavırları ile gösterimi farklı bir boyuta taşıdı, Türkiye’deki değişimi sakin sakin güler yüzle anlattı.
Binay kendi duygularını ise şöyle özetledi bize: “Anadolu’dan Fısıltılar’ın Ermenistan’a ulaşması benim için iki açıdan önemliydi. Birincisi; bıraktıkları topraklarda komşuları olan bizler onları nasıl hatırlıyor, onu tüm yalınlığıyla görebileceklerdi. İkincisi de; onlardan geriye kalan insanlar nasıl yaşadılar, ne tür zorluklar çektiler bunu öğreneceklerdi. Fısıltılar güçlükle duyulsa bile insanın aklından kolay kolay çıkmıyor, çünkü onlar binlerce yıldır Anadolu’da yaşayan insanların öyküsü ve izleri de satır aralarında hissediliyor. Sanırım Erivan’da filmi izleyenler vermek istediğim bu mesajı aldılar. Onları biraz üzdüysem, biraz da sevindirebildiğimi düşünüyorum.”
Bu arada Anadolu Kültür’den sevgili Çiğdem Mater’in festival boyunca Türkiye-Ermenistan ilişkilerine sunduğu katkısından söz etmeden geçemiyeceğim. Darısı devlet büyüklerimizin başına.
TARAF GAZETESI
ERİVAN
Sevgili Hrant’la son günlerinde dostluk kuran, uluslararası prestije sahip, araştırmacı, yazar, oyuncu ve film yapımcısı Nouritza Matossian sayesinde Hrant’ı çok daha yakından tanıdık. Matossian, Hrant ile ölümünden birkaç yıl önce tanışmış. Kendisinden o kadar etkilenmiş ki, kimisi İstanbul’da, kimisi Londra’da olmak üzere, uzun uzun mülâkatlar yapıp hepsini kameraya kaydetmiş. İyi ki de yapmış. Hrant’ın katledilişinin ardından bunlardan ayıkladığı fragmanları birbirine örüp Hrant Dink: One Heart Two Nations (Hrant Dink: Tek Yürek, İki Ulus) adında sarsıcı bir belgesele imza atmış.
Matossian’ın filmi beş gündür Erivan’da süren Altın Kayısı Film Festivali’nde gösterildi. Mekân ufaktı, konu büyük, duygular yoğun. Filmin başından sonuna kadar Hrant anlatıyor... Çocukluğunu, Tuzla kampını, Rakel’i, çocuklarını, Türk dostlarını, Agos’u, Türkiye’de Ermeni olmanın sıkıntılarını, verdiği mücadeleyi, ve tabii ki kendisine açılan davaları, yöneltilen tehditleri...
Hrant’ı biz hep Türkçe dinlemiştik. Pekâlâ, bir soydaşı ile konuşurken farklı şeyler mi söylüyordu? Türkiye’yi karalıyor muydu? Asla... Hrant hep aynı Hrant. Açık sözlü, yürekli, sevecen, uzlaştırıcı, duygusal, çocuksu, coşkulu, umutlu, ve ülkesi Türkiye’ye karşı zaman zaman buruk da olsa müthiş sevgi dolu. Filmin bitişinde söz alan Matossian diyor ki: “Hrant Türkler ve Ermeniler hakkında bana açık açık önyargısız konuşan ilk insandı. Türklere Ermeniliğin kötü bir şey olmadığını anlatmak istiyordu.” Ama aynı zamanda Hrant yılmadan Ermenilere de Türklerin kötü olmadığını anlatmak için çabalıyordu.
Aslında Matossian da bu filmi üzerinden Ermenistanlı seyircilerine aynı mesajı veriyor. Türkler canavar değil. Bu Matossian’ın özel tarihi açısından da önemli bir eşik sayılmalı. Zira Kıbrıs Rum kesiminde doğan Matossian tehcirle birlikte memleketi Antep’ten sürülen bir ailenin kızı. Resmî tarihimizin sansürlediği hikâyelerle büyümüş. Matossian’ın en önemli eseri, 1915’te yaşananlara tanık olan ve kaçıp yerleştiği Amerika’da intihar eden Ermeni ressam Arşil Gorki hakkında kaleme aldığı Black Angel, A Life of Arshil Gorky. “Ben Hrant’ı tanımadan önce Türkiye ve Türkler hakkında çok farklı fikirlere sahiptim,” itirafında bulunuyor Matossian. Bu arada seyircilerden biri soruyor: “Hrant Dink’in cenazesinde yürüyen Türkler ‘Hepimiz Ermeniyiz’ derken gerçekten samimiler miydi.” “Evet” cevabını [bizden] alınca, şaşırıyor.
Ermenistan’da ezber bozan, gönül köprüleri kuran diğer film yapımcısı genç bir Türk: Mehmet Binay. Geçtiğimiz hafta CNN Türk’te yayımlanan belgeseli Anadolu’dan Fısıltılar festival kapsamında Ermenistanlı seyircilerle buluştu. NTV’de uzun yıllar başarılı belgesellere imza atmış olan Binay, “Sözlü Tarih” projesi olarak tarif ettiği bu çalışmasında, 1915 olaylarında Toroslar’da bir dağ köyünde kalan, Müslümanlaşan Ermenilerle tanıştırıyor bizleri. “Dönek” olarak anılan Ermeniler kendilerini “Türk” hissetliklerini ancak “farklı” olduklarını da bildiklerini, bunun da aslında “kötü bir şey” olmadığını söylüyorlar. Binay, yakın zamanda verdiği bir röportajda diyor ki: “Benim merak ettiğim, onların neyi hatırladıkları, neyi unuttukları ve unuttuklarını hatırlamaya ne kadar gönüllü olduklarıydı.” Binay, siyasete hiç bulaşmadan, duygusallığa sığınmadan, yalın ama sıcak sinema diliyle, Ermenistanlı seyircileri büyüledi, şaşırttı. Filmin ardından konuşan Binay rahat ve samimi tavırları ile gösterimi farklı bir boyuta taşıdı, Türkiye’deki değişimi sakin sakin güler yüzle anlattı.
Binay kendi duygularını ise şöyle özetledi bize: “Anadolu’dan Fısıltılar’ın Ermenistan’a ulaşması benim için iki açıdan önemliydi. Birincisi; bıraktıkları topraklarda komşuları olan bizler onları nasıl hatırlıyor, onu tüm yalınlığıyla görebileceklerdi. İkincisi de; onlardan geriye kalan insanlar nasıl yaşadılar, ne tür zorluklar çektiler bunu öğreneceklerdi. Fısıltılar güçlükle duyulsa bile insanın aklından kolay kolay çıkmıyor, çünkü onlar binlerce yıldır Anadolu’da yaşayan insanların öyküsü ve izleri de satır aralarında hissediliyor. Sanırım Erivan’da filmi izleyenler vermek istediğim bu mesajı aldılar. Onları biraz üzdüysem, biraz da sevindirebildiğimi düşünüyorum.”
Bu arada Anadolu Kültür’den sevgili Çiğdem Mater’in festival boyunca Türkiye-Ermenistan ilişkilerine sunduğu katkısından söz etmeden geçemiyeceğim. Darısı devlet büyüklerimizin başına.
Monday, July 7, 2008
WHISPERING MEMORIES goes to Oslo, NORWAY
Proud to announce that WHISPERING MEMORIES has been accepted to the official selection of "The Oslo Films from the South Festival", taking place in Oslo, Norway October 9-19 2008.
The 18th annual Films from the South Festival is screening approx. 130 films, carefully selected from current productions in Asia, Africa and Latin America. This will be the first time WHISPERING MEMORIES will meet an international group of people in Scandinavia as well as other filmmakers from Asia, Africa and Latin America.
The 18th annual Films from the South Festival is screening approx. 130 films, carefully selected from current productions in Asia, Africa and Latin America. This will be the first time WHISPERING MEMORIES will meet an international group of people in Scandinavia as well as other filmmakers from Asia, Africa and Latin America.
ANADOLU'DAN FISILTILAR, Oslo - Norvec yolunda
ANADOLU'DAN FISILTILAR, 9-19 Ekim 2008 tarihleri arasında Norveç'in başkenti Oslo'da gerçekleştirilecek olan Güney'den Filmler Festivali'ne kabul edildi.
18. Oslo Festivali'nde bu yıl Asya, Afrika ve Latin Amerika'dan yaklaşık 130 film gösterilecek. ANADOLU'DAN FISILTILAR da bu filmler arasında izlenebilecek. Bu sayede İskandinavya'daki sinema endüstrisi ile belgesel ekipleriyle tanışmayı ve filmimizi daha geniş bir kitleye tanıtmayı amaçlıyoruz.
18. Oslo Festivali'nde bu yıl Asya, Afrika ve Latin Amerika'dan yaklaşık 130 film gösterilecek. ANADOLU'DAN FISILTILAR da bu filmler arasında izlenebilecek. Bu sayede İskandinavya'daki sinema endüstrisi ile belgesel ekipleriyle tanışmayı ve filmimizi daha geniş bir kitleye tanıtmayı amaçlıyoruz.
Subscribe to:
Posts (Atom)
Links
- http://www.economist.com/world/international/PrinterFriendly.cfm?story_id=15676977
- http://www.turkishdailynews.com.tr/article.php?enewsid=110835
- http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?id=11
- http://www.gaiff.am/en/dabfilmprogram/anadoludanfisiltilar/
- http://www.cnnturk.com/KULTUR_SANAT/SINEMA/haber_detay.asp?PID=120&haberID=479135
- http://http://yenisafak.com.tr/Televizyon/?t=11.07.2008&c=8&i=128140